24 Ocak 2017 Salı

OKK 50.Blog Tur Arıcının Çırağı//Laurie R. King Ön Okuma^^



Herkese tekrardan merhaba^^
Turumuzun ikinci günü ve turların klasikleşmiş Ön Okumayı bugün sizlerle paylaşacağım. Tek bir satırdan bile etkilenip, almaya vesile olan Ön Okumaları sevin, okuyun :D 





Ön Okumamız böyleydi. Sadece ön okumayı okuyabildiniz, birde devamını okusanız var yaa hemen alırsınız :D O kadar heyecanlı ve güzel bir kitap ;) 



Takvimimiz^^


24.01.2017
Kitap Tutkusu - Sherlock Ürün Dünyası.
Fighting!!- Ön Okuma. 


25.01.2017
Fighting!!-Mary Russell'ı Yazarken!

26.01.2017
Yorum




ÇEKİLİŞ DUYURUSU!!

2 kişiye hediye ettiğimiz kitabımızı kazanmak isteyenleri Okuyan Kızlar Kulübü Facebook sayfasına bekliyoruz ;) 






Takipte kalın^^





23 Ocak 2017 Pazartesi

OKK 50.Blog Tur Arıcının Çırağı//Laurie R. King Kitap Tanıtımı^^




Herkese merhaba!
OKK'nın 50. blog turunun konuğu Portakal Kitap'tan çıkan Laurie R. King'in Arıcının Çırağı   romanı!


Kitabımızı Tanıyalım^^


"Arıcının Çırağı; halihazırda Sherlock Holmes hayranı olanları yeterince memnun edeceği gibi, şüphesiz kendine yeni okurlar da kazandıracak."
School Library Jornal
"Orjinal ve eğlenceli muazzam bir üslup - başından sonuna kadar sizi içine çekiyor!"
Booklist
Tanıdığımız Sherlock Holmes; dahiyane fikirleri, zekası ve pek çok olayın perde arkasındaki gizemi çözmekte üstüne olmayan şahsiyetiyle bir ekol... Bir gün emekli olup da bir kasabada arıcılıkla uğraşacağını duysanız inanır mıydınız? Evet, doğru duydunuz!
Yıl 1915... Sussex'te bir çiftlik evinde arılarıyla karşımıza çıkıyor dahi dedektif Sherlock Holmes. Ta ki yakın zamanlarda öksüz kalmış, en az kendisi kadar zeki ve bir o kadar kendini beğenmiş küçük Mary Russell hayatına girip onu etkileyene kadar...
Ondaki ışığı gören Sherlock, bildiği her şeyi öğretiyor Mary Russell'a; bir ipucunun peşine düşüp büyük resmi görmeyi, bulguları birleştirip bir şüphelinin peşinde iz sürmeyi, kılık değiştirip kendini gizlemeyi ve uzun zamandır unuttuğu içindeki o yılların kıpırtısını... Bir usta-çırak ilişkisi olarak başlayan bu ilişki, kısa sürede muhteşem bir ikilinin soluksuz maceralarına dönüşüyor.
Evet, Sherlock'un yeni sağ kolunu takdim etmekten onur duyarız; Mary Russell.
The New York Times Bestseller yazarı Laurie R. King, "20. Yüzyılın En İyi Polisiye Romanı" ödülünü kazanan Arıcının Çırağı ile sizi tamamıyla yeni maceraların peşinde iz sürmeye davet ediyor!
Takipte kalın! Bu ikilinin ismini yeni kitaplarla daha çok duyacaksınız!



Tur Takvimimiz^^


23.01.2017
Duyuru – Takvim – Çekiliş

24.01.2017
Kitap Tutkusu - Sherlock Ürün Dünyası.
Fighting!!- Ön Okuma. 


25.01.2017
Fighting!!-Mary Russell'ı Yazarken!

26.01.2017
Yorum




ÇEKİLİŞ!!

2 kişiye hediye ettiğimiz kitabımızı kazanmak isteyenleri Okuyan Kızlar Kulübü Facebook sayfasına bekliyoruz ;) 

Katkılarından dolayı Portakal Kitap'a teşekkür ederiz.





Takipte kalın^^


Cress//Marissa Meyer Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Kitap yorumları gelmeye devam. Bu sefer ki kitabım Ay Günlüğü sersinin 3.kitabı Cress. İkinci kitap Scarlet'ı çok yanlış zamanda okuyunca bu kitabı daha uygun bir zamanda okumayı planlamıştım. P.S. Zaten Boyun da Küçük kitabı bitince aklımdaki kitap belliydi. Kore&Kitap dostları Ay Günlüğü serisini okuyup, hakkında konuşuyorlardı, bende gaza gelip Cress'e başlamayı kafaya koydum^^ Seri okudukça azalıyor ve beni üzüyor ama her kitabın heyecanı ve merakı da hiç bitmiyor^^

Daha ufacık bir kız çocuğuyken, cadı onu ne kapısı ne de merdiveni olan bir uzay uydusuna hapsetti. Gelecekte bile, Kuleye Hapsedilen Genç Kızlar Var...
Cress, Cinder'ı Kraliçe Levana'nın hain planlarından haberdar etmek için her şeyi göze almıştı. Ancak ufak bir sorunu vardı. Çocukluğundan beri, hapsedildiği bir uyduda yaşıyordu ve ona eşlik eden tek şey internet bağlantılı ekranlardı. Elinde yalnızca bu ekranlar olunca, Cress'in de efsanevi bir hackera dönüşmesi kaçınılmazdı. 
Bütün Dünya; Cinder, Kaptan Thorne, Scarlet ve Wolf'un peşindeydi. Onlar ise Levana'nın planlarını altüst etmek için Cress'i esir tutulduğu uydudan kurtarmaya ant içmişti. Ancak bir şeyler ters gitti ve ekip üyeleri uzayın ortasında birbirlerini kaybetti. Kraliçe Levana ise hiçbir şeyin İmparator Kai ile düğününü engellemesine izin vermemeye, dolayısıyla Cinder'ın peşini bırakmamaya kararlıydı. 


Karakterlerimiz saniye durmadan, seri ve yeni kitap demeden maceradan devam ediyorlar. Bu sefer yeni bir karakterimiz daha var, Cress^^ Cadı tabiriyle, Levana'nın yandaşı(ismi bende kalsın),ihirbaz Cress'in engin yeteneklerini görüp dışarı çıkması zor olacak bir uyduya kapatır. Yıllarca teknoloji yeteneğini Levana'nın hain planlarında kullanan Cress yaşanan olayları ve gerçekleri görünce artık Levana'ya yardım ermek istemez ve Cinder'ı bulur. İşte bundan sonra gelsin maceralara, entrikalar^^
Bu kitabı diğer kitaplar gibi sevdim ama burada macera ve olaylar daha fazlaydı. Gerçi Cinder serinin en en ne beğendiğim kitabı ama neyse :D Scarlet biraz talihsiz bir zamana geldi ama olsun her kitap ayrı güzel.
İkinci kitapta dahil olan Kaptan Thorne'u bu kitapta daha fazla okuyoruz. Scarlet'da kendisini çok sevmiştim burada ise bayıldım <3 Yine yersiz esprileri yine maceraya her türlü atılışı vardı ama Cress'e olan davranışı ve Iko için yaptığı her şeyi unutturur. Iko demişken yine ve yeniden beni güldürmekten yerlere yatırdı^^ Iko'yu seviyorum yaaa <3
Cinder ise Dünya'yı kurtarmanın peşindedir ama ilk önce Kai ve Levana'nın düğününü iptal etmelidir. Başarıyor mu okuyun görün derim :)
Kai'yi Scarlet'daki gibi bu kitapta da çok az okudum :( Ama artı yönü de oldu, sürekli Levana'yi okumama gerek kalmadı. Gerçi kendisi inzivaya çekilmiş ama olsun, çok kötü bir karakter kendisi -_- Okumak dahi istenmeyecek kadar kötü -_-

Her kitabın bir masal karakterine uyarlandığını biliyoruz. Cinder Külkedisi, Scarlet Kırmızı Başlıklı Kız, Cress ise Rapunzel oluyor. Diğer masalları hem okumuş hemde izlemiştim ama Rapunzel'e bu zamana kadar hiç denk gelmedim. Kitabı okudukça ne oluyor böyle acaba merakıyla internete sarıldım. Sonradan her  şey yerli yerine oturdu. Bu kadına hastayım, masalları ustalıkla yeni ve distopya tarzına harika bir şekilde getirmeyi başarmış.
Cress son kitabın bir öncesi(Levana hariç) olduğundan bazı sırlar açığa çıkıyor. Mesela Cress hakkında ki gerçekleri öğrenince şok oldum ne yalan. Bu kadar da kötü olunmaz dedim.(Levana için!)
Kitap her şeyiyle iyiydi, gerek konu gerek karakterler gerekse kötülerin yaptıkları. Cress'in çoğu düşüncesine hem hayran kaldım hemde çok güldüm. Ama kız Dünya'yı tam olarak bilmiyor. Dünya ile ilk karşılaşması ve sonradan yaşananlar Cress için zor olsa da güçlü bir karakter yazmış yazar. 
Wolf ve Scarlet'a ise değinmeden geçemeyeceğim. Her iki karaktere de üzüldüm. Nedenini tabii ki söylemeyeceğim ama son kitap için geçerli olduğunu düşünüp üstünde durmadım. Wolf ise onna yapılanlar yüzünden muzdarip ama dayanmak ve Cinder'a yardım etmek zorundadır.

Kitabımızın sondan bir önceki kitap oluşuna gerçekten üzülüyorum. Seri bitiyor yaa :( Daha 3 kitap olsa da(Son kitap Uzak Yıldızlar) insan düşününce hüzünleniyor. O derece sevmişim ben bu seriyi. Ve seri bitince belki bir kere daha okurum diye daha şimdiden de düşünüyorum :D 
Fantastik ve distopya severlere kesinlikle tavsiyemdir. Benim gibi bu tarzı okumayı seviyorsanız ya da daha yeni başlayacaksanız hemen alın derim. 
Not: Okuoku'da halen daha kampanya da bu arada^^


Ay Günlüğü Serisi
Cinder için yorumum Tık Tık!
Scarlet için yorumum Tık Tık!



Kitabı puanım 5/5



Alıntılar^^


Aralarında iki tane ekran ve koskoca bir uzay boşluğu olsa da, Cress onunla sağlam bir bağı olduğunu hissedebiliyordu.


****

"Bilirsiniz, cesaret kendini bambaşka şekillerde gösterir."


*****

"Poz vermekten hoşlanmıyormuş," diye mırıldandı Jaccin dükkandan çıkarlarken. "Püf. Çok Aylısın."


*****

"...Bir kere zekisin. İkincisi cesursun. Düşüncelisin ve iyi kalpli..."
"Çekiciyim."
"Ve..."
"Karizmatik."
"Evet, karizmatik ve..."
"Yakışıklı."
Cress dudaklarını birbirine bastırıp ona öfkeyle baktı. Thorne muzipçe gülümsedi.
"Özür dilerim. Devam et."
"Ve birazda kendini beğenmiş."





Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle^^



Buralarda da varım^^



22 Ocak 2017 Pazar

P.S.Zaten Boyun da Küçüktü//Gülay Hüseynova Kitap yorumu^^

Herkese merhaba^^
Uzun zaman sonra P.S. Zaten Buyun da Küçüktü kitabına yorum yapıyorum. Pc'ye oturmak bir tülü nasip olmadı, şimdi ise oturdum ama ne zaman yayınlarım bilemiyorum. Kitap ilk çıktığın da çok dikkatimi çeken bir kitaptı. Hele yazarın kardeş ülkeden Azeri olması ise daha çok dikkatimi çekti ve hemen aldım. Okumam uzun zamanı almış olabilir ama geç olsun güç olmasın :)


Gülay Hüseynova sıcacık kalemi ve bütün içtenliği ile Bakü - İstanbul arasında uçuşan bir aşkı anlatıyor. Bir "like", bir "comment" ile yüreği pırpır eder mi insanın? Eder. Peki, mesafeler yahut engeller aşka mâni olabilir mi? Ne münasebet!
"Bir yandan da heyecandan çatlıyorum, arkadaş. Daha bir gün var, kalbim yerinden çıkacak gibi ama… Üstelik ben bu adamın saat kaçta geleceğini de bilmiyorum ki, ona göre hazırlanayım… Sormuyorum, gururum izin vermiyor… Amma da meraklıymış diye düşünmemesi için… Var ya, açıkçası yüreğim de ağzımda… Kolay değil yani… Sen kalkıp kilometrelerce uzağında olan bir adama âşık ol, aylarca bekle, bekle… Sonra tamamen beklemekten vazgeç ve hiç beklemediğin anda adamın kalkıp senin ülkene geleceğini öğren… Bünyem alışkın değil yani böyle dengesiz bir aşka…"


Konudan da anlaşıldığı üzere kitap ülkeler arası bir aşkı anlatıyor ama bu aşk ikili değil, platonik bir aşk. Spoi olarak algılamayın, daha başlarda bir nevi bunu belli ediyor yazar. Karakter isimlerini yazarımız çok tatlı değişik isimler vermiş. Baş karakterimizin ismi Yaya arkadaşlarının ismi ise Neno ve Tyut. Bir normal isim Yaya'nın Türkiye'deki platonik aşkının ismi :D Onun ismi de çok cafcaflı ama burada söylemem, okuyun öğrenin.

Kitap beklediğimi karşıladı mı? Bilemiyorum. Güzeldi çok sevdim ama konuyu okuyunca bambaşka bir şey bekliyordum. Tamam kitabımızın isminden anlaşıldığı üzere mutsuz biten bir aşk ama nasıl bir aşk? Bunu kafamda çok kurguladım lakin hiçbiri olmadı. Platonik bir aşk beklemiyordum ne yalan :D Hele Yay'nın platonik aşkı için dediklerini hiç mi hiç :D Ama böyle aşk mı olur yaaa, cidden harika ve bir o kadar da komikti. Bir kere yazarın kalemi çok samimi, içinden geçeni dökmüş gibi. Zaten kendisini Instagram da takip ediyorum, gerçekten etrafa enerji saçan bir yapıya sahip ve bu kitabına da yansımış. Haa yeri geldi güldüm yeri geldi hüzünlendiğim yeri geldi bu ne yaa dedim. Eksik yönleri tabii ki de vardı ama kaleminden kaynaklanın bir şey değildi. Bu konunun gidişatı ve bazı yerler de abartma olmasınından kaynaklanıyordu. Yazarımızın kendisi oyuncu ve Yaya gibi Dj. Hatta komple Yaya diyebiliriz. Zaten kitabın başında karakterlerin çoğu gerçek, sadece konu hayal ürünüdür demiş. Bununla yola çıkarak baş karakterin kendine benzemesini yadırgamayız :D Ama okuyunca olaylar gerçekten hayal ürünü mü? dedim, o kadar gerçekçi. :D 


Yazar o an ki konuya ait o kadar çok benzetmeler ve olaylar yazmış ki kısacık olan bir konu 246 sayfa olmuş. Benzettiği şeyler çok komiğime gitti, hele o Oscar töreni olayı dakika bir gol birlik bir olaydı :D Kitabı okurken bazı şeyleri bekler oldum. Bunu söylemeyeceğim ama keşke Yaya bazı şeyleri açığa kavuştursaydı. Erkek karakterimizin Yaya'ya yaptıklarına ise kıl oldum. Hele o kadar hazırlıktan sonra ve Yaya'yı o hallere düşürmesi. Tam dayaklıktı. Sonlara doğru yeni bir karakter katılıyor aramıza, hatta tanıdık biri. Onu sevdim bak. Açık sözlü, dediğinin arakasında duruyor vs. Onunla ilgili daha çok şey okumak isterim, belki her şey değişecekti. :D
Ve son olarak Yaya'nın Türkiye ve Türk insanına olan sevgisi. Yaa bu kadar mı güzel duygularla anlatılır. Bize olan sevgisini okudukça çok sevindim ve gurur duydum. Biz neymişiz bee dedim :D Şaka bir yana kardeş ülke olmak bunu gerektirir. Bende oraları seviyorum, hatta çok sevdiğim bir kardeşim de oralarda^^ Şu sıralar özel hayatı nedeniyle sık konuşmasak da kalbim her daim orada :)
Unutmadan bir şey daha ekleyeyim. Yaya'nın İstanbul'a gelme aşkı ve taa rüyalarına girmesi olayı. Burası on numaraydı. Okuyanlar ne demek istediğimi anlamıştır :)

Yazarın kalemini gerçekten sevdim. Kendisi senarist olmak istiyor ve bir senaryosunun uyarlanması peşinde. Insragram'da bununla ilgili bir kaç şey paylaşmıştı. Kendisinin yolunun açık olmasını dilerim. Ve kitap yazmaya devam etmesini. Çok eğlenceli, kafa dağıtıcı ve bizden bir kitap olduğu için de herkese tavsiyemdir. Kardeş ülkeyi, kardeş canları destekleyelim <3




Kitabı puanım 5/4



Alıntılar^^


Ama Mark Zuckerderg şahidim olsun ki, ilk olarak hep o yazıyordu, ben sadece cevap veriyordum...


*****

P.S. Trabzon'un  i'si gibisin K... Varsın, ama ispat edemiyirum...


*****

"Her şeyi inkar etmek , kendini akıllı göstermenin en kolay hilesidir."





Bir başka yorumda görüşmek üzere^^



Buralarda da varım^^



21 Ocak 2017 Cumartesi

Bir Alışverişkoliğin İtirafları//Sophie Kinsella Kitap Yorumları^^

Herkese merhaba^^
Bu ay yorumlar da çığır açtım. Yorum üstüne yorum geliyor ama bitirmeliyim! :D Bu sefer ki kitabım çok sevdiğim yazar Sophie Kinsella'nın Alışverişkolik sersinin ilk kitabı. Sophie bu konuda usta, çik-lit dendi mi akla ilk Spohie Kinsella gelir^^ İşte bu kitap ve seride bunu kanıtlıyor :)

Tek istediği azıcık, ufacık, inanın minicik, kuş kadar bir krediydi! 
B.B.'NİN EFSANESİ AYNEN BÖYLE BAŞLADI.
Becky Bloomwood fenomeni kendini cümle aleme işte bu romanla ilan etti. Dünya şekeri, hesabı kıt bir kız o. Süper hayalleri, benzersiz bir zevki ve mini mini de zaafları var! Becky Bloomwood'un Londra'daki evi tam anlamıyla harika. Sezonun 'olmazsa olmazlarıyla' dopdolu bir gardırobu ve insanlara paralarını nasıl kullanacaklarını anlatması karşılığı para kazandığı bir işi var. Terzi söküğünü dikemezmiş ya, Becky de 'özservetini' nasıl idareli kullanabileceğini asla kestiremeyen bir kız! Bankaların mektuplarını 'inkar' etmek imkansızlaştığın da, Becky, "Kısıntı Yap" veya "Daha Çok Kazan" gibi felsefeleri benimsemek için elinden geleni yaptı gerçekten. Cidden çok çaba gösterdi. Yalnız bu işte başarının formülü yüzde 51 yetenekti. Ve ondan Becky'de yüzde 1 dahi bulunmuyordu. Olmuyor, olmuyor, olmuyordu! Batıyor, batıyor, batıyordu! Batan balık yan gittiğine göre birkaç bir şey daha almaktaysa sakınca yoktu tabii.
Elem, keder, hepsi geçer! 
Bize kar kalan nedir bu dünyadaaaaaaa! 
Hayatınız para hesabı yapmakla geçiyorsa ve tek kankanız kredi kartınızsa Becky'yle ultra, über, mega anlaşacaksınız demektir!


B.B'nin efsanesi olaydı :D Ne kitaptı ama. Sonuna kadar yeri geldi güldüm ki çok fazla, yeri geldi sinir oldum, en çok ise meraktan kudurdum :D Uzun zamandır Sophie kitabı okumuyordum. Bu kitabın çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Becky Finans bir dergide yazar. Sorsanız finansla hiçbir alakası yok ama iş iştir deyip ne bulsa yazıyor ve başarılı da oluyor. Tabii kazandığını da harcıyor alışverişe. Aldıkları da işe yarayanı da var yaramayanı da. Bu kısım da sinir olduğumu söyleyebilirim. Tamam alışverişi seviyorsun ama ayağını yorganına göre uzatsan? Ama böyle düşünsem de zaten kitabın amacı bir alışveriş koliğin yaptıklarını ve ektiği zorlukları anlatmak. Sonuna doğru her şey birbirine giriyor. Becky'nin güvendiği dağlar yerle bir ve kredi kartı borçları çok fena.
O sırada kendine güvenen komşularına yardım edince başına daha çok büyük bir dert alıyor.
Bundan sonra Becky'den atak geliyor mu gelmiyor mu okuyup görmeniz lazım. Becky'i bazı yerler de sevdim bazı yerler de dayak atasım geldi :P Ama çok tatlı bir karakterdi.


Bir de Luke var, başta tam dayaklık olan, hatta sona doğru da dayaklık olan Luke. Ama sonrasında vay seni şanslı Becky diyoruz. Sona doğru ondan gelen atağı çok sevdim :D Becky'ede çok yardım ettiği doğru :P Devam kitaplardan kendisini daha çok görmek dileğiyle^^
Diğer karakterler için ise Becky'in ev arkadaşına bayıldım. Hele Becky için gelen şeyi kendinin yapması ve bir anda büyümesine çok güldüm. Becky'in buna karşılık duruşuna kahkaha attım :D Ara ara Becky'e gelen banka maillerini yazar paylaşmış. Gördükçe sanki bana mailler gelmişte, ben o kadar bankalara borçlanmışım. :D Hele banka müdürüyle karşılaşmaları yok mu, feci feci :D



Kitabı okuyalı çok uzun zaman olduğu için bir çok şey aklımdan çıktı. O yüzden sadece kitabı sevdiğimi, seriye kesinlikle devam edeceğimi bilmenizi isterim. Sophie'nin kalemini çok seviyorsanız kesinlikle okuyun derim. Yine bir kahkaha tufanı yaşayacaksınız. Seri fazla kitaptan oluşuyor ama merak edilesi olduğu için hemen kitapları alacağınızı düşünüyorum, aynı benim gibi :) Gerçi ikinci kitabı yanlışlıkla almıştık, şimdi Okuoku'da indirimde olunca birinci kitabı da aldık ve okudum. İkinci kitabı anca üçüncü kitabı alınca okurum :D



Kitaba puanım 5/5



Alıntılar^^


"Yenibahar nedir?" diyor meraklı meraklı bir kavanozu alıp. "Yeni keşfedilen bir baharat türü mü?"


*****

Bavul. Daha önce bavul alışverişine çıkmak neden hiç aklıma gelmemiş?


*****

Hayatımın en büyük yatırımı. Kaz gelecek yerde tavuğun lafını etmeyeli.






Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlar da görüşmek üzere^^



Buralarda da varım^^


8 Ocak 2017 Pazar

Anılar Ağacı//Naşide Gökbudak Kitap Yorumu^^

Selamlar^^ 
Yine ve yeniden kitap yorumlarına devam. Hız kesmeden yazarsam hemen biteceğini düşünüyorum, çünkü halen daha yorumlanacak kitaplar azalmadı. Bu sefer ki kitabım çok sevdiğim bir yazarın kitabı. Naşide Gökbudak'ın bir çok kitabını okumuş, kalemini çok sevmişimdir. Halden daha unutamadığım, tekrar tekrar okumak istediğim kitapları vardır. Ama bu kitap onlardan biri değil ne yazık ki. Bu kitaba ne kadar heyecanla başladıysam o kadar hayal kırıklığı ile bitirdim. 


1945 yılı. Malatya'nın Darende ilçesi. Dönemin en nüfuzlu ve kalabalık ailesi, Köroğlu Ailesi. 
Ailenin reisi Acar Köroğlu, dört çocuk babasıdır. Dördü de erkek olan çocukları büyüyüp evlenirler ancak hiçbirinin oğlu olmaz. Acar Köroğlu, erkek torun hasretiyle yanıp tutuşsa da, kız torunlarına da gözü gibi bakan bir dededir. 


En büyük oğlu İlbars'tan olma torunu Ceren evlilik çağına geldiğinde talipler ailenin kapısını aşındırmaya başlarlar. Torununu evlendirme işi Acar Köroğlu'na kalmıştır, çünkü Ceren'in babası başka bir kadın için ailesini terk etmiştir. Hem babasızlıkla hem de babası gittikten sonra hayata küsen annesinin sıkıntılarıyla boğuşan Ceren, onu istemeye gelecek olan Muallim Turan'a kalpten bağlanır. Onu çok sever.
Turan da geçmişinde yaşadığı onca felaketten sonra ilk kez kendini yeniden mutlu hissetmiş, Ceren'e tüm varlığıyla bağlanmıştır. Ancak bu iki gencin bir araya gelmesini istemeyenler de vardır.
Hem Köroğlu ailesini hem de Muallim Turan'la Ceren'i büyük sınavlar beklemektedir. Umutları bir ağaç gibi köklerini toprağa salarken, hayat onların mutlu günlerini eski birer anı olmaktan kurtaracak mıdır?


Kitabı ilk elime aldığım zaman ilk sayfalarda kitabımızın gerçek bir olaydan esinlendiğini, sadece karakterlerin isimlerinin değiştiğini okudum. Karakterimizin bir kaçı Erzincan'da 1939 yılında gerçekleşen büyük felaketten sonra Malatya Darende ilçesine yerleşen kişilerdir. İşte bunu okuduktan sonra kitabı çok ama çok merak ettim. Hatta ilk 150 sayfaya çok sevmiştim ama sonradan olanlar oldu. Bu konuya spoi olarak değineceğim. Karakterimizi sevdim, hatta çoğu için ne düşünüyordum ne oldu benim için. Şaşırttılar beni kısacası. En çok sevdiğim karakter Acar ağa oldu. Haklıyı gören, eğitime, gelişmeye önem veren bir karakterdi. Muallim Turan'ıda çok sevdim. İnsanlara değer vermesi, eğitim için kendini feda etmesi çok iyiydi ama sonradan kendisi hakkında bir kaç şey nedeniyle çok kızdım. Gerçi bazı şeyleri öğrendikten sonra fikrimi değiştirdim. Ceren ise başta sevdiğim sonradan kızdığım ama en sonda nefret ettiğim bir karakter oldu!!


Burada SPOİ uyarısı veriyorum!

Not: Okumak isteyen olursa bir şey diyemem ama kitabı merak ediyorum okuyacağım diyorsanız spoi kısmını okumayın derim!

Şimdi şöyle ki 150.sayfaya kadar her şey iyiydi hoştu. Eğitim iyi gidiyor, sevenler kavuşuyor vs. Ama kötülük yer yerde. Turan ve Ceren evlendikleri gece çok üzücü bir olay yaşanıyorlar ve suçsuz yere Turan hapse atılıyor. Burası ilk saçma yer. Tamam o zaman adalet yok ama bu adaleti kim sağlayamıyor. Mesela biri rüşvet verir yatmasını sağlar ama Turan'a kötülük yapanda hapiste. Kim rüşvet veriyor da bu adam suçsuz olduğu halde hapiste kalıyor. Suçsuz yere, neden senelerce hapiste yattığını açıklansaydı her şey daha iyi olurdu bence. Tamam gerçek hayattan alınma ama yazarın elindeki bir şeydi. Ekleyebilirdi.
İkinci olay Turan hapisten çıkınca bambaşka biri oluyor ve Ceren çok çekiyor. Peki, Ceren neden Turan bu halde diye bir araştırma yapmıyor. Dedesi sayesinden bir araştırsa her şey ortaya çıkacaktı ama nerdeee! Hep suçlu Turan. Ona da kızdım zaten, açıklaması zor bir şey ama en azından ya azat et Ceren'i ve çocuklarını kendi yoluna bak ya da düzelmeye çalış, doktorlardan yardım al. O da çokça imkanı vardı hani. Tamam anlatması kolay bir şey değil ama imkanda çok. O yüzden kızdım ama sonradan en üzüldüğüm kişi oldu.
En son ve beni nefrete sürükleyecek şey ise Ceren ve yaptıkları. Kendisine çok hak verdim, hatta üzüldüm ama keşke biraz daha gayret etseydi, o zaman belki de hayatı daha güzelleşirdi. Gayret edeceği şey ise Turan'ı anlamak ve nedenleri sorgulamaktı. Sorgulasa Turan'a yardım etmesi daha kolay olurdu ama onun aklı fikri Ömer'di. İşte burada çıldırdım. Tamam Ömer -ki kendisi Acar ağanın konağında bulunan yardımcılarının oğlu ve büyüyünce tıp doktoru oluyor-Ceren ve çocuklara çok yardım etti, hatta fazlaca yardım etti bunu kabul ediyorum ama Ceren ve Ömer'in arasında olan etkileşimi keşke yazar Turan öldükten sonra yazsaydı. Turan hasta, ölüm döşeğinde ama Ceren'nin aklında sadece Ömer ve ona sulanan kızlar var. Bu benim açımdan pek etik olan bir davranış değil. Gerçekte de olsa kabul etmesi zor bir şey. Tamam Turan sana kocalık, çocuklarına babalık yapmamış olabilir ama senin yaptığın daha acımasızcaydı. Turan'ın nedeni var, hapiste çok zorluk çekti, onunda hataları vardı ama Ceren'in kendini haklı çıkaracak hiçbir şeyi yok. Ve Turan'a olan aşkını hepimiz tek tek okurken. 
Tamam gerçekte olan olmuş, Ceren Ömer demiş olabilir ama keşke yazar sonunda Ceren ve Ömer ilişkisini Turan öldükten sonra yazsaydı. Turan'a o kadar üzüldüm ki anlatamam. Hele son variyeti beni bitirdi. Adam halen daha ailesini düşünerek veda etti hayata. 
Not: O kadar sinir oldum ki son sayfaları atlayıp okumuş olabilirim.
Dipnot: Hayal ürünü bir kitap olsaydı -ki bu kadar olmazdı herhalde- yine de bu kadar sinirlenmezdim. 
SPOİ SONU!!

Kitabı bitirdiğim zaman kafama koymuştum içimden geçenleri kesinlikle blog da yazacağım diye. Kitabı okumadan spoi'yi okuyan bir kaç kişi olacağını düşünüyorum. Hatta okuduktan sonra elinin kitaba gitmeyeceğini de düşünüyorum ama sırf meraktan da okuyan olur, işte bunu bilemeyeceğim :)
Kitap hakkında daha fazla şey yazmaya elim varmıyor. Başlarda sevdiğim sonradan tam bir hayal kırıklığı olan kitabı öneremeyeceğimi bilirsiniz ama merak edenlere engel olmak istemem. Belki ben yanlış düşünüyorum, herkesin bakış açısı farklıdır değil mi? :) 
Bir çok kitabını okuyup sevdiğim bir yazardan gerçekten böyle bir kitap beklemiyordum. Bazı konularda da şok olduğumu ifade etmek isterim. Sürekli aynı konunun tekrarlanması gerçekten sıkıcı bir hal almıştı. Tabii bu kadar yorumdan sonra yazarımdan vazgeçecek değilim, yeni çıkan kitaplarını okuyacağım. Kendisi sevdiğim nadir yazarlardan, bir kitap böyle diye hepsini aynı kefeye koyacak değilim ;) Yine benim yazarın, yine kalemini seviyorum ;)



Kitaba puanım 5/2




Alıntılar^^


Yaşlılara sevdiklerini ve istendiklerini söyleyin. Söyleyin ki, size de söyleyenler oldun."


*****

Şartlar ne olursa olsun, okumayı bırakma. Ne bulursan oku. Akıllı bir insan en kötü metinlerden bile iyi şeyler yakalayabilir.


*****

Cahil adamın dostluğundan bir halt çıkmaz ama düşmanlığının sınırı yoktur.





Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek üzere^^




Buralarda da varım^^



7 Ocak 2017 Cumartesi

The Originals-Diriliş//Julie Plec Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Uzun zaman önce okuyup, üstüne yığınca gelen kitaplarıma sonunda! yorum yapabiliyorum. Ama internet geldi diyemeyeceğim. Kendi çabalarım ile bir şeyler yapıp yorumlarımı sizlerle buluşturacağım. Kalan kalıyor çünkü :P
Bu sefer ki kitabım bir serinin son kitabı. The Originals serisini severek okuyup, sonuna geldim. Serimizin 3 kitaptan oluşuna üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. İlk olarak az seri süper seri ama Klaus, Elijah ve Rebekah Mikaelson kardeşler ile ayrılmak kötü oldu. Hemde böyle bir kitapla^^

Aile Güçtür
Köken Vampir ailesi bin sene evvel birbirlerine bir söz verdi. Her zaman ve sonsuza dek bir arada kalacaklardı. Ama verilen sözleri tutmak ölümsüzken bile kolay değildi.
Klaus, Elijah ve Rebekah Mikaelson kazandıkları her şeyi 1788'e kadar tekrar kaybetmişlerdir. New Orleans'ın yönetimi vampirler ile kurtadamlar arasında bölüşülmüştür. Bu durumdan hiç de memnun olmayan Klaus, kurtadamları sonsuza dek saf dışı bırakmak için bir vampir ordusu kurmaya karar verir. Bu arada tüm dikkatini yeni tanıştığı gizemli bir kadına vermiş olan Elijah kardeşinin bir süreliğine dizginleri eline almasına ses çıkarmaz. Klaus'un kan dökme merakından bıkıp usanan Rebekah ise çocukluklarının geçtiği evi ve ölümsüzlüklerinin anahtarını bulmak için bir yolculuğa çıkar. Ama üçünün de bilmediği bir şey vardır: Köken Vampirler bir kez daha büyük bir kumpasla karşı karşıyadır ve bu kez karşılarındaki cadılar ya da kurtadamlar değil New Orleans'ın ilk sahipleridir. Yani insanlar. Yeni bir çatışmanın eşiğinde üç kardeş yine bir araya gelip değer verdikleri tek şey olan aileleri için savaşmak zorundadır.



Her kitabımızın olaylı hatta macera üstüne maceralı geçtiğini okuyanlar bilir. Bu kitapta son kitap olması vesilesiyle hakkını vermiş. Okudukça yazara ve olaylara bu sefer daha çok hayran kaldım :D Hele o son ve kardeşlerin tekrar tekrar birbirlerine olan bağlılıklarını görmek bir alkışı hak ediyor. 
Klaus yine ve yeniden ortalığı karıştırıyor ama bu sefer yaptığı her şey haklı yereydi. Bu sefer her zaman sevdiğim Elijah'a daha çok kızdım ama o da kendi yapmadı ya neyse :D 
Rebekah ise yine kendi başına buyruk ama sonradan kardeşlerinden başka kimsenin olmadığını anlayacak. Klaus'u her kitapta bir çok zaferlerine alışık olan ben bu sefer ki bazı olaylarında üzülmedim değil. Hatta bunu yapan kendi hemcinsi değil insanlar yapıyor. Son kitapta konuya insanların dahil olması güzel olmuş. Her şey tamdı bir onlar eksikti, onlarda gelince kitabımız THE END yapmak zorunda kaldı :D


İlk iki kitap kadar sevdim kendisini. Zaten bu seriye hayranım. Her bir kitapta başka konu başka macera ama tek bir şey kalıcı şey var o da Aile Güçtür ve Mikaelson kardeşler her kitapta birbirlerine sadıklar. Ama nasıl bir sadıklık tartışılır. Hepsine hak veriyoruz, hepsinin kendine göre bir açıklaması var ve hepsi artık bu olanlardan bıkmıştır. Kitabımıza yeni karakterler konuk oluyor ve hikayeyi bambaşka yerlere sürüklüyor. Heyecan her bir sayfa da artarak devam etti ve son kitaptan mıdır nedir bir veda havasıyla okudum kitabı. 


Yazarın kalemi güzel, başka kitaplar yazsa okurum. Zaten kendisi başarılı bir senarist ve prodüktür. Elinden çıkan kitapların tartışmasız okunur ama kul kusursuz olmaz :P Şaka bir yana başka kitap yazdı mı bilmiyorum, araştırmak isterim ama netimi şu an için boşa kullanamam. Netim olduğu an buranın güncellemesini yapacağım :D 
Serinin bitmesine başta dediğim gibi üzüldüm ama az ve öz ile bize veda ediyorlar. Olur da özlersem eğer karakterleri, açar dizilerini izlerim. Dizi de daha iyiler. :D 
Kısa ve öz olan bu serimizi tavsiye ederim. Zaten diziyi izleyenler okumuştur, fantastik severlere öneririm. Bu vampirler başka vampirler.



Kitabı puanım 5/5




Alıntılar^^


Aşkın yokluğunda uğrunda savaşmaya değecek tek şey güçtür.


*****

Köken vampirlerin gittikleri her yere taşıdıkları tabutların içinde derin uykudaydılar.
"Aile, sonsuza kadardır."




Bir başka yorumun daha sonuna geldik, bol kitaplı günler^^




Buralarda da varım^^



Siyah Kar//Juliette Sobanet Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Yine ve yeniden kitap yorumlarıma devam. Bazı sıkıntılarımı diğer, Psikopar 2 yorumunda bahsetmiştim. Şimdi yorum sıra ise Arkadya Yayınlarından Siyah Kar'da. Uzun zamandır Arkadya okumuyordum, iki kitap arasından seçim yaptım ve kazanan ise tabi ki Siyah Kar'dı. Arkadya Yayınları sevdiğim bir yayınevi olduğu için arayı fazla açmadan sık sık kitaplarını okumayı düşünüyorum^^


Zaman adeta sihirli bir değnek gibidir. Ya tamamen olacakları değiştirirsiniz ya da geçmişin gölgesini "Son bir kez daha gördüm karlar arasındaki yüzünü. Bu kez konuşmadı. Menekşe gözleri her şeyi açıklıyordu. Çok geç kaldın diyordu sanki. Çok geç kaldın."İkizlerin birbirini hissettikleri söylenir. Tıpkı gazeteci Jillian Chambord'un, korkunç bir rüyadan karlı sabaha uyandığında ikizi Isla'nın başının dertte olduğunu hissettiği gibi. Yollarını ayırdıktan altı sene sonra Samuel Kelly'nin dedektif olarak Jillian'ın karşısına çıkması iyiye işaret değildir. İkizi Isla, iki genç kızla birlikte İsviçre'den Paris'e giden gece yarısı ekspresinden kaçırılmıştır. 
Jillian, acı bir geçmişi paylaştığı ikizini bulmaya çalışırken, Yılbaşı Arifesi'nde tarihin yeniden yaşandığını keşfeder. Çünkü 1937 yılında Isla gibi başka bir genç kız iki kişiyle birlikte aynı trenden kaçırılmıştır. Jillian ve Samuel, olayı çözmek için gece yarısında Doğu Ekspresi treninde yolculuk ettiklerinde kendilerini çok farklı bir durumda bulurlar. Onlar artık 1937 yılındadır… Jillian bu zorlu yolculukta ikizini kurtarmaya çalışırken, Samuel'e olan hislerini dizginleyebilecek midir? Dahası artık onlar için bir gelecek var mıdır? 

Konusunu okuyunca vay bee diyor insan, gerçekten de konusu ve kurgusu sürekli oku beni mesajı veriyordu. Karakterleri sevdim mesela, olayların bu kadar ilginç olması ve acaba diğer sayfalarda neler olacak diye merak edişim çok oldu. Zaten kitabımız ince, birde yazarın akıcı diliyle kitabı ne zaman okudunuz ne zaman bitirdiniz belli olmuyor. 
Okuduğunuz ilk zamanda normal klasik bir hikaye gibi geliyor ama ilerledikçe bizi çok şaşırtan şeyler oluyor. Fantastik bir konuya girmesini açıkçası bekliyordum. Bir yorumda ve konuda okumuştum ama nasıl bir serüven olacağı hakkında tek bir fikrim yoktu. Peki beklediğimi karşıladı mı, evet karşıladı. Gerçekten inanılmaz ve güzel bir fantastik konusu vardı ama, işte aması var kitabımızın. Onu birazdan bahsedeceğim ama ilk olarak karakterlerimize odaklanalım.


Jillian karakterini sevdim, kardeşi, ikizi için kendini feda edecek bir yapıya sahipti. Geçmişte yaşanan olaylardan sonra ayakta kalması inanılmazdı. Gerçi ikizi Isla daha inanılmaz. Hele yaptıkları ve yapacakları beni çok şaşırttı ve takdirimi aldı. İntikamı fenaydı yani ;)
Birde Samuel vardı tabii, böyle kitaplarda erkek karakter olmazsa olmaz. Kendisini sevdim, hele ilk kitaba giriş anı falan harikaydı. Sonradan Jillian için dedikleri şse beni kalbimden vurdu :D
Yazarımız bazı karakterler için sağ gösterip sol vurdu resmen. Öyle bir izlenim bırakıyor ki bizde acabalar kafamızda dolanıp duruyor. Ve sonda bizi acayip şaşırtıyor. Gerçekler bir bir ortaya çıktıkça nasıl ve ne şekil şaşıracağımı bilemedim. :P

Kitabımızı sevdiğimi söyleyebilirim, yazarın kalemini de ama gidişat hakkında pek olumlu şeyler söylemeyeceğim. Konu ne kadar güzel ve akıcı olsa da yazar kitabı o kadar oldu bittiye getirmiş ki olaylar daha ilk sayfa da başlıyor soluklanmadan son sayfaya kavuşuyor. Böyle güzelim bir konuyu daha sakin, daha uzatarak yazabilirdi. O zaman tadından yenmezdi. Mesela Jilian hemen kendini olayların ortasında buluyor. Hadi onu geçtim,  her şey o kadar hızlı gelişiyor ki okudukça keşke biraz durulsaydı kitap dediğimiz oluyor. Bu da kitabı olumsuz yönde etkiledi ne yalan. Sonunu sevdiğimi söyleyebilirim. Beni şaşırtan bir kısım da bu oldu. Yazar sonu nasıl bağlayacak acaba dedim ama iyi iş çıkarmış, tebrik ediyorum bu konuda :)

Çıkacak kitaplarını okurum, eğer böyle hem klasik hem fantastik tarzında olacaksa tam benlik. İki sevdiğim tür bir arada gibi^^ Ama bu kitap gibi olaylar hemen gelişir biterse daha da devam etmem gibi geliyor. Çerezlik ve merak uyandırıcı bir kitaptı kendisi. Bu kısım haricinde sevdiğimi söyler, isteğe bağlı olarak alıp almama konusunu size bırakırım. 



Midnight Train To Paris kitabımızın orijinal kapağı. Şahsen her ikisi de güzel. Seri devamı farklı kişileri anlatıyor anladığım kadarıyla. Neyse çıkınca anlarız :D





Kitaba puanım 5/4



Alıntılar^^


Gizemin yanıtı bazen sandığınızdan daha karmaşıktır...


*****


Zaman adeta sihirli bir değnek gibidir. Ya tamamen olacakları değiştirirsiniz ya da geçmişin gölgesini...


Alıntılara not: Kitap içeriğinde alıntı bulamadım ama kitap kapağında ve iç kısımda yazan şeyleri çok sevdim ve sizinle paylaşmak istedim^^





Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle^^



Buralarda da varım^^



6 Ocak 2017 Cuma

Psikopat-2//Mihri Mavi Kitap Yorumu^^

Herkese merhaba,
Beni takip edenler bilir, uzun zamandır evde internet sıkıntısı yaşıyorum. Maalesef halen daha internet eve bağlanmadı, bunun yanı sıra kitap ve film dizi yorumları dağ gibi oldu. Buna bir çözüm yolu buldum, pc de ya da telefonda yorumu(kitap sadece, film ve dizi yorumu için resim şart!!) yazacağım, net paketim fazla olduğu an ise pc'ye interneti bağlayıp yayınlayacağım. başka çare yok,  Instagram'da yorumları yayınlamayı düşündüm ama cıks, ben oraların adamı değilim. Benim yorumum blogum da olmalı^^

Lafı fazla uzatmadan gelelim kitap yorumuma. Psikopat serisine geçen sene güzün, İstanbul ziyaretinde başlamıştım. İlk kitabı çok ama çok beğenmiştim. Yoruma buradan! bakabilirsiniz. İkinci kitap çıktığı zaman kitabı ne kadar çok beklesem de hemen okuyamadım, nedense elim gitmedi. Art önceden okuyanlar bana özel kitap hakkında yorumda bulununca bir kaç kez yine elim bu kitaba gitmekten vazgeçti. En sonunda fazla uzatmaya gerek yok deyip okumaya başladım. Bu arada ilk kitabın sonu ile nasıl bu kadar bekledim aklım almıyor :P Peki beklediğime değdi mi? İşte bu sorunun cevabı konudan sonra :D



Çok güzel ve bir o kadar da uzak bana… Aşk, ihanet ve suçluluk... Buket bir taraftan Kağan'a kendisini affettirmeye çalışırken, diğer taraftan da içine düştüğü cehennemden kurtulmaya çalışır. Yalnızca Kağan'ın kendisini affetmemesi değil, okulda da işler pek yolunda gitmez. Aşk, kızgınlık ve hayal kırıklığı... Kağan, aşkı ile öfkesi arasında kalırken Buket'i bir türlü affedemez. Ama öfkeli olsa da, bir gölge misali Buket'i takip etmekten vazgeçmez. 






Öte yandan Kağan'ın abisi Onur'un Buket'ten istedikleri her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale sokar. Buket, acımasızlığıyla bilinen Bahadır'la tanışmak ve ona yakın olmak zorundadır. Fakat Kağan hayatındayken bunu başarabilmesi o kadar da kolay değildir. Bunca imkânsızlığa rağmen aşk kazanacak mı? Karanlıktan doğan aşk, Kağan ile Buket'i tekrar bir araya getirecek mi? Bu aşkın gücü her şeyi geride bırakmalarına yetecek mi?



Şu an kitabı okuyalı aylar olduğu için aklıma bir şey gelmiyor :P Ama yapacağım bu yorumu, inşAllah :D Bu sefer ki kitabımızı arkadaşlarımın ve My Twin'in değimiyle ilk kitap gibi değildi. Beni rahatsız eden yerler olmadı ama vaay bee de demedim ne yalan. Buket zaten adamı sinir eder, kızımız biraz saf mı yoksa bana mı öyle geliyor. O kadar ipucu, o kadar duygu değişimi sana bir şey ifade etmiyor mu eyy Buket? Ama kızımız da tık yoktu, bu kısımlarda verin şu Kağan'ı bize, bu kız bir b*k anlamıyor.(Evet küfür ettim, ama sansürlü :D)
Kağan yine bildiğimiz Kağan. Yine ortalığı toz dumana çeviriyor, yine bildiğini okuyor ve yine dibine kadar psikopat! Yaptığı bazı şeylere pek anlam veremedim, tamam sen psikopatlık diploması almış birisin ama bu biraz, hatta çok fazla değil mi? Kendisini bu kitapta hem sevdim hem sevmedim. Ama bir sahne vardı ki, ne şanslısın kız Buket dedim^^ Okuyanlar tahmin edebiliyordur belki :)


Serimizin olmazsa olmaz yan karakterleri Emre ve Cansu'nın ilişkisine de yine dahil olduk bu kitapta, hatta öyle bir şeyler öğrendim ki ilk başta hadi canım, iftiradır dedim ama aslında beklediğim bir şeymiş meğer. Emre yine Cansu'ya yapacağını yapıyor, yine öküz ama bir sırı var. Bi söyleyemediler. Neyse şu an onların kitabı Sosyopat Pislik-Karanlık Sırlar elime ulaştı, hemen okumam ama fazla da bekletmem. Buket ve Kağan'ın ilişkisinden daha çok merak ediyorum Cansu ve Emre'yi :D 


Kitabımıza Batuhan karakteri de dahil oldu. Kendisi kötü mü kötü, karanlıklı mı karanlık ve sert mi sert biri olarak kitabımız da boy gösterdi. İlk kitapta sadece adı geçen bir şahsiyetti ama burada kendisini az da olsa tanıdık. Doğrusu ne kadar sertte olsa -ki bazen gerçekten yuh dedirtecek kadar kötüydü- yine de ben Batuhan'ı sevdim^^ Üçüncü kitapta neler olacak merak konusu.


Bu kitabı ilk kitap kadar sevdiğimi söyleyemem ama çokta kötü değildi. Yine de dördüncü, yani Kağan ve Buket'le devam eden kitabı merak ediyorum. Nedeni ise Wattpad'de kaldırılmadığı zaman bir göz atmıştım ve orada olan bir olayın devamını acayip merak ediyorum. Bu kitapta yoktu, kesin üçüncü kitapta yer alacak. Kitap hakkında daha ne yazsam bilemedim. İlk kitabı okuyanlar yazarın kaleminden, kurgusundan haberdardır. Bu tarz kitapları seviyorsanız öneririm. Yakın zaman da Cansu ve Emre'nin hikayesini anlatan kitabı tez zamanda okuyup, yorumlamak dileğiyle^^




Kitabı Puanım 5/4




Alıntılar^^

Kendimi toplayarak, "Senden yardım isteyen olmadı," diye tersledim.
"Dedi cici kız,"diye dalga geçip gülmeye devam etti.


*****

"Benim için düş gibisin," dedi acı çeken bir ses tonuyla.
"Bir o kadar güzel, bir o kadar da uzak bana."


*****

Söylediğim her söz yine ona değmeden bana ulaşıp benim canımı yakıyordu.






Bir yorum daha biter, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle^^




Buralarda da varım^^