Türk Edebiyatı Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatı Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2022 Çarşamba

Çalıkuşu//Reşat Nuri Güntekin Kitap Yorumu^^

 Herkese selammm^^
Artık hal hatır sormakla başlayınca kendimi tekrar ediyormuşum gibi hissettiğimden bugün farklı bir şey yapıp, eskisi gibi direkt yorum için giriş yapacağım. :D
Çalıkuşu edebiyatımızın en sevilen klasiklerinden biri, bilmeyen çok nadirdir. Dizisi çekildi, filmleri oldu, çoğu dizide, filmde(belki) geçti. Vs. vs. İlla ki bir yerden görülmüştür. Ben ise ilk olarak dizi olarak biliyordum, lisede kitap okuma alışkanlığı kazandığım da arkadaşımdan ödünç alarak okumuştum. Sonrasında aradan seneler, seneler geçti ve çok sevdiğimiz bir arkadaşımızda hediye olarak geldi. Manevi olarak anlamı çok büyük. Geleli uzun zaman oldu, bir türlü okumaya cesaret edemedim. Sonunda bazı uğraştığım şeyler için lazım olunca okumak istedim.
Dizisini bildiğim için unuttuğum çok az yerler vardı, o yüzden eğer dizisini bilmeden okuyacaksanız çok şanslısınız bence. Şimdi yıllar önce okuduğum için illa unuttuğum yerler olmuştur, ama dizi-filmlerde görsel olarak hafızada kalıyor.


İstanbul köklü bir ailenin kızı olan çocuk ruhlu Feride'nin çok sevdiği nişanlısı tarafından ihanete uğramasıyla kendini öğretmenlik mesleğine adaması ve hayatını kazanabilmek için Anadolu'da şehir şehir dolaşması anlatılır.

Şimdi ilk olarak Anadolu diye geçiyor ama ilk olarak Bursa'da, sonrada Çanakkale'de, en sonlarda İzmir'de vb. illerde oldu. Bu anadolu olmuyor şimdi, bunda bir anlaşalım. Öyle olması için, Sivas, Erzurum, Kars vb. illerde olması gerekirdi. Değinmek istediğim yer çok saçma ama bana göre mantıklı, sebepsiz yere bahsetmek istedim. :D
Feride'ye, yani Çalıkuşumuza baktığımızda çocuk yaşta annesini ve babasını kaybettikten sonra teyzelerinin yanına taşınan Feride'yi babası tez canlılığı nedeniyle yatılı okula verir. Okulu bile altına üstüne getiren Feride teyzelerinin yanına gelince daha da ele avuca sığmaz biri olur. Ağaçlarda geçen günlerinden sonra takma ad olarak Çalıkuşu dendikten sonra lakamının hakkını verir. Bir gün ağaçlarda gezerken şahit olmaz zorunda kaldığı olaydan sonra işler karışır. Teyze oğlu Kamran sürekli okula gidip gelmeye başlar, bu gidip gelmeler sonunda aşka ve evliliğe dönüşür. Feride çok sıkıntılı zamanlar geçirse de Kamran'ı sevdiğini kendine itiraf ettikten sonra her şey kolay olmaya başlar, ta ki düğün gününe kadar.
İşte bu olaydan sonra Feride elindeki diplomayla öğretmen olarak yola koyulur. Kitabın asıl amacı burada başlıyor zaten. Feride'nin gittiği her köy, kasaba, okul farklıydı ama insanlar ve düşünceleri hep aynıydı. Genç ve güzel bir kız olması herkesin ilgisini çekince dedikodularda susmak bilmiyor tabii.
Feride her gittiği yerden bu tarz durumlarda kaldıkça yerin dibine girip anında orayı terk ediyor ama ne çare peşini bırakmıyor bu laflar, söylentiler. 
Bir yerde meslektaşının aşkı, bir yerde gülbeşeker diye anılıp, erkeklerin göz bebeği olması.. Böyle uzayıp gidiyor liste.
Feride'nin işinden, yani mesleğini beceremediğinden dolayı değil de saçma sebepler yüzünde sevdiği yerlerden ayrılması onun kadar beni de üzdü. O zaman cahillik varmış, herkes herkesi kendi gibi bildiğinden başkalarının hayatlarını zehir etmekte üstlerine olmuyor. Aşırı sinirlendim okuduğumda, ya yok yani mantıklı bir sebep sadece bir yerde oldu ama onu bile ne tarafından bakarsan bak yine saçmalık.
Feride o kadar zorluklardan sonra güçlü kalmaya çalışması, aşkını kimseye anlatmadan içinde yaşaması, kimsesiz bir kızı kendi kızı gibi sevmesi, kendisi için duyumlardan sonra verdiği kararlarını hepsi çok güzeldi. Daha yazacak çok şey var Çalıkuşu için ama bunları okuyarak, Çalıkuşu'nun yaşadıklarını bir nebzede olsa hissederek öğrenmek başka bir deneyimdi.
Instagram'da paylaştığım zaman daha çok öğretmen olan takipçilerim ya da aday olanlardan aldığım mesajlar çok güzeldi. Tercihe bağlı ama bir öğretmenin okuması gereken bir kitap bence.


Diğer karakterlerden Kamran hakkında ne yazsak az. Öğrendiğim şeyden sonra ona olan güvencim yerle bir oldu. Feride o kadar haklıydı ki, tabii kaçıp gitmesi, teyzelerinden uzaklaşması, dünyada tek başına kaldığını hissetmesi o kadar zordu ki acaba yapmasa mıydı, kaçmasa mıydı dedim. 
Öğrendiğim şeyden sonra beter ol Kamran dedim ama tek başına olsaydın daha iyi olurdu. :P

Kitapta bir sürü karakter vardı, iyi ne kadar çoksa kötüde vardı haliyle. Munise mesela, Çalıkuşu'na dert ortağı oldu. Bu konu hakkında fazla yazmayacağım.
Sonradan dahil olan Hayrullah Bey ise bence kitabın en en en iyi karakteriydi. Tabii ağzına geleni söylemesi, Feride'yi çoğu kez utandırması aşırı eğlendirdi. Devamında yaptıkları peki? İşte asıl kitap orada kopuyor.

Kitap hakkında neler neler yazardım buraya ama yazmak değil anlamak önemli. O yüzden spoiler yemeden, huzur içinde, sindire sindire okumanızı öneriyorum. Tabii önceden bir kaç şey biliyorsanız olası sürprizleri kaçırıyorsunuz ama verdiği mesaj, kadının gücü, unutulmayan ihanet ve aşk hepsini harmanlamış kitabın detaylarıyla okumanızı öneririm. Başucu kitaplarınızdan biri olması dileğiyle...


Birazda uyarlamaları hakkında konuşalım.
1986 yapımını çok seviyorum, zaten Çalukuşu'nun jenerik müziği de buradan çıkma diye biliyorum. İnşallah kısa zamanda tekrardan izlemek istiyorum ama izlediğim yerlere baktığımda birebir aynı yapmaları çok güzel. Tabii değişen yerler var. Filmi hakkında bir şey bilmiyorum, sadece Türkan Şoray'la, Kartal Tibet'in oynadığını gördüm.
Yeni uyarlamasına bakacak olursak kitaptan o kadar farklı yaptılar ki izleyenler sadeve dönem dizisi diye izlemiştir kesin. O kostümlerle, oyuncularla kitapla aynı yapmak zor olmamalıydı. En azından Feride'nin öğretmen olma serüvenini görseydik.
Zaten final bölümünü seven olmamış, ben de az baktım da o ne yaa öyle dedim. Yine de denk gelirsem bakmamazlık yapmam. :D Fahriye, Burak çifti çok uyumlulardı çünkü. :)
Siz hangisini izleyip sevdiniz?
Not: Doğrusu kitap bitince nasıl yorum yapabilirim diye çok düşündüm ama yoruma başladığım andan parmaklarım klavyeden aktı gitti, umarım yorumumu sevmişsinizdir. 😊


Klasiklere puan vermediğim için direkt alıntılara geçiyorum.



Alıntılar^^

Bazıları, vurulduklarının farkında bile olmazlar; üç beş adım koşarlar, kaçıp kurtuluyoruz sanırlar. Yara sıcakken acımaz, hemşericiğim. Hele bir kere soğumaya başlasın. 


*****


Burada kar, bir kere yapmaya başladı mı, nisana kadar bir daha kalkmazmış. Ne iyi şey, demek yaprakları bile siyah görünen bu karanlık ve can sıkıntısı memleketin asıl baharı kış aylarında başlıyor.



*****


Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.


*****


Ah, bu erkekler! Hepsinde aynı gurur, aynı kendini beğeniş. Bizim de bir kalbimiz olduğunu, bizim de "mutlaka" isteyecek bir şeyimiz olabileceğini, bir türlü akıllarına getirmek istemiyorlar.





Başka yorumlarımda görüşmek dileğiyle, sevgiyle ve sağlıkla kalın^^



Buralarda da varım^^





11 Şubat 2021 Perşembe

Hıçkırık//Kerime Nadir Kitap&Film Yorumu^^

 Selam^^
Seneler önce, yeni evimize taşındığımız zaman internet sıkıntısı yaşadık, o sıralar film, dizi nerdeee dizileri dükkandan indirip ya da o zamanlar arkadaşlara falan gidiyorduk(çok ilginç şu an) oradan indirip izleyebiliyorduk. İşte o zaman Hıçkırık kitabına başladım, tam bitirmeme az kaldı dedim filmini izlemem lazım ve şimdi bitirsem izleyemem deyip bıraktım. Kısmet bugüneymiş, bitirdim kitabı aaa dostlar, hemen de yorumunu yazıyorum tamamlayabilirsem.
Yeşilçam filmleriyle büyüdük desek yeridir, ben çok seviyorum. Şu günlerde de en sevdiğimiz yeşilçam filmleri tekrardan izliyoruz, bilmediğimiz filmleri de. İyi oluyor, seviyoruz. Hıçkırık filmi de onlardan biri. Peki bir türlü bire bir yapamadıkları uyarlamalarda Kerime Nadir'in ölümsüz eserini nasıl uyarlamışlar? O yorumum birazdan film yorumumda. 


Küçük yaşta bazı sebepler yüzünden Nalan'ın babası Kenan'ı kendi himayesine alır. Nalan'la abla kardeş gibi büyüyen Kenan zamanla ona karşı farklı duygular beslediğini anlar ama bunu Nalan'a söyleyemez. O sırala ise Nalan küçük yaşta geçirdiği hastalık yüzünden sürekli bakıma ihtiyaç duyar. Kendisini kontrol etmeye gelen doktor İlhami ile evlenmeye karar verir. Kenan ise bu mevzudan dolayı acılar çeker. Nalan ise kabullenmese de Kenan'ın davranışlarından dolayı o da acılar çeker.

Detaylı konu bulamadığım için ben yazdım.
Kenan'ın yaşadığı sıkıntılar ailesi yüzünden, bunu izlemeyenler ve okumayanlar için spoiler olmasından diye bahsetmeyeceğim. Nalan'ın babasını Hulusi Kentmen oynuyor filmde, Nalan'ı Hülya Koçyiğit, Kenan'ı Ediz Hun, İlhami'yi ise Kartal Tibet oynuyor. Yorumu okurken hayalinizde bu usta oyuncuları getirin diye yazıyorum. :)
Kitabın başlangıcı Kenan'la başlıyor, aradan seneler geçmiştir. Komşuları tarafından dikkatleri çekilen Kenan'ın geçmişini böylece öğreniyoruz. İşte hikayede burada başlıyor. Nalan'ların evinde sığıntı gibi olacağını sanan Kenan el bebek gül bebek büyür, Nalan nasıl eğitim görüyorsa kendisi de öyle bir eğitim görür. Hayatı eskisinden daha güzel geçen Kenan'ın Nalan'a aşık olmasını anladığı an değişir. Zamanla gizlese de yaşananlardan sonra açık eden Kenan Nalan için her şeyden vazgeçer.
Kenan çok naif bir karakterdi ama çok çabuk gaza gelen de bir karakterdi. Sevdim kendisini, güzel sevdi ama o son.

25 Şubat 2020 Salı

Türk Klasikleri//Küçük Şeyler-Samipaşazade Sezai, Şair Evlenmesi-Şinasi^^

Merhabalar^^
Instagram aleminde güzel etkinliklere katılıyorum, bunlardan biride Okuyarak Yaşa ^^ Okuyarak Yaşa dört tarza ayrılıyor, Dünya Klasikleri, Türk Edebiyatı  Klasikleri, Modern Klasikler ve Sabahattin Ali Klasikleri^^ Siz istediğiniz birine ya da hepsine katılabiliyorsunuz.
Ben diğerleri ağır geldiği için sadece Türk Edebiyat Klasiklerine dahil oldum ve bu zamana kadar çok güzel kitaplar okudum.
Instagram'da paylaşıyorum yorumlarımı ama bloğum eksik kalmasın deyip burada da paylaşacağım. ;)

Not: Bu yorum Ocak ayından önce, Instgram'da paylaştığım yorumlarım. ;)

Küçük Şeyler^^





Yine yorum ile geldim. Burada paylaştığım üçüncü yorumum oluyor kendisi, normalde bildiğiniz üzere blogda aktifim. Burada paylaşmamın nedeni Okuyarak Yaşa Yine onlarla beraber bu güzel kitabı okuduk. Aldığımızdan beri okumak aklımdaydı ama başka kitaplar aklımı çekince okumak kısmet olmadı. Okuyarak Yaşa ile okunacak denildiği zaman ise işte şans deyip bekledim. Okuduğum kitap içerik olarak diğerlerinden farklı değil, hatta daha sıradan. O zamanın hayatından kesitler alınmış ve bitirdiğiniz zaman aslında şimdiki zamanla bir fark olmadığını anlıyorsunuz. Kısa kısa hikayeleri konu alan kitabımızın ismi Küçük Şeyler olsa bile aslında hikâyelerde ne büyük acılar, hüzünler saklı. İşte insanı etkileyen tarafı da bu. Tekrar tekrar okunası hikayeler var. En etkilendiğim hikayeler Pandomina ve İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır'dı. Düğün'de çok etkiliydi. Günümüz Türkçesiyle çıktığı için kitap çok rahat okunuyor, bir gününüzü, hatta yarım saatinizi alacak bu kitabı öneriyorum. Bir gününüz alacak diyorum ama ben her güne bir hikaye bıraktım. Öyle daha zevkli ve üzerinden durma şansınız daha çok oluyor. .



Nefrete neden olması gereken olayların sevgiyi öldürmemesi ne acıdır. 







Şair Evlenmesi^^





Okuyarak Yaşa ile yine çok tatlı bir kitap okuduk. Sınavlarım olduğu için biraz geç paylaşıyorum. Kitap, oturup yarım saatte bitireceğiniz kadar kısa.
Zaten kendisi tiyatro metni. İlk tiyatro metni kitaplarından biri. Şinasi bu kitabı ilk yazdığında rağbet görmemiş, diğer yazarların başına geldiği gibi öldükten sonra değeri biliniyor. Bunları kitabın sonunda Şair Evlenmesi Güldürüsü yazısını okuyarak öğreniyoruz. Ondan sonrada Şinasi'nin ölümü hakkında yazı yazılmış, doğrusu okumadım onu. Neden yazılmış ya da bu tiyatro kitabına neden eklenmiş bilmiyorum. Neyse, kitaba dönecek olursak güzeldi, okurken hayal ediyor insan tiyatroyu. Acaba var mı, tiyatrosu  gerçekleşmiş mi merak ediyorum. Olsa çok iyi olurdu. Görücü usulü ile evlenen  ama eşinin yanlış biri olmasıyla başlıyor hikaye. Arkadaşı dalga geçiyor hatta, çok üstünde durmayan Müştak Bey ise sevdiği kadınla evlenmenin heyecanı ile duymuyor ama bilmiyor ki başına gelecekleri. Sonunda ise neler oluyor okuyup siz öğrenin.
Okumaya niyetim vardı zaten, Okuyarak Yaşa ise vesile oldu. Bu sene ki hedefime yine ulaşamadım, kısa ve çabuk okunan kitaplar okuyorum ki kitap severlere fiyasko olmayalım. 





Yorumlarımı az birazcık düzeltim, yoksa Insta'dan kopyala, yapıştır oldu, ekstra yorum vs. eklemedim. ;) Okurken biraz farklılık olabilir. ;)
Başka bir yazımda da Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yorumlarını yayımlayacağım. ;)




Buralarda da varım^^




13 Kasım 2019 Çarşamba

Mai ve Siyah//Halid Ziya Uşaklıgil Kitap Yorumu^^


Merhabalar^^
Burada(Instagram) yorum yapmıyorum normalde ama Okuyarak Yaşa etkinliğinin kitabı olduğu için yorumu burada paylaşıyorum. Aylar önce sınav zamanı okumaya başlamış, daha ilk sayfada anlamadığım için bıraktığım kitap olur kendisi. Okuyarak Yaşa denk gelince neden olmasın dedim, yoksa bu kitabı okuyamacağım. Gerçekten de okumazdım, yarım bırakırdım. Halid Ziya Uşaklıgil'in seneler önce, lise yıllarında Aşk-ı Memnun kitabını okumuştum, çok çok ağırdı, okuyup bitirmem mucizeydi bence.  Bu kitap ise sadeleştirilmiş Türkçe ile yayınlanmış, böyle olmasa 3 aya anca bitirirdim. :)




Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar'ın "Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser" diye tanımladığı Mai ve Siyah, dönemin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir.
Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi.





Konusu Ahmet Cemil'in hayatını anlatıyor. Şiir ve edebiyat meraklısı Ahmet Cemil güzel ve düzenli hayatına devam ederken babasının ölümünde sonra her şey değişir. Erkenden para kazanmaya başlayan Ahmet Cemil bütün hayallerini bir kenara bırakır, zamanla düzene giren hayatından sonra hayallerini gerçekleştirmek ister ama pekte istediği gibi gitmez.
Daha ne kadar anlatabilirim konusunu bilemiyorum. Aslında tahmin edilebilir bir kitap, sadece edebi değerinden dolayı okunmalı. Halip Ziya Uşaklıgil ünlü edebiyatçılardan, tanımayan yoktur, Aşk-ı Memnu sağ olsun. :) Değerli eserler bırakmış, dersler alacağımız eserler. Bu da onlardan biriydi. Okurken çok fazla üzüldüm, Ahmet Cemil'in yaşadıkları pişmiş tavuğun başına gelmez derler ya aynı onun gibi. O zamanlar yaşanan sıkıntılara şimdi ki gibi müdahale edemiyor insanlar, edilseydi belki bu kadar olmazdı diye düşünüyorum. Ama amaçta bu zaten. Kadının hor görülmesinin üstünde çok durmuş yazar ve şu satırlarla dile getirmiş.
.
Kim bilir şu genç kadın kimin, hangi baba ile hangi ananın nazlı kızıdır?
.
Çok doğru bir alıntı, belki de kitapta en sevdiğim alıntıydı bu. Çok sinirlendiğim yerler oldu, hatta Ahmet Cemil gibi düşündüğüm yerlerde, ama kötü insandan korkmalı. Bazen çok daha fenalıklar yaparlarda susarsın. Bunların yanı sıra Ahmet Cemil'in bazı kişiler için iyi düşünmesi çileden çıkardı, kitap kurgu ama şu olmasaydı olmazdı demeden duramıyor insan. Mesela Raci için. Okuyanlar anlamıştır beni.


Kitapta aşk vardı, Ahmet Cemil'in yaşadığı aşka bayıldım. Çok sık görmese de ona olan duygularını anlatışı, sadece saniyelik bakış için nelerin yapıldığını okuyoruz. O zamanın sevdaları güzelmiş, şimdi ki sevdalar bile ucuz. Uzun süre görmemek belki aşkı daha da güçlendirir, edebi kitaplarda bunu gördüm mesela. Çok masum ve içten aşklar bunlar...
Evet yorumum bu kadar, blogda da yayınlayacağım. Belki bir kaç kelime daha eklerim, bilemiyorum. Okumakta az biraz zorluk yaşasam da korktuğum kadar olmadı, lakin bundan sonra böylesi kalın edebi kitaplar okur muyum o tartışılır.  Yine de verdiği mesaj ve edebi yönünden dolayı tavsiye ederim. Bu tarz okumayı seviyorsanız kaçırmayın.
Ve Okuyarak Yaşa etkinliğine teşekkürler, dediğim gibi belki bu etkinlik olmasaydı okumazdım. Her ay düzenli etkinlikler var, katılmak isteyenlere varsa @okuyarakyasa ile irtibata geçebilir.




Kitaba Puanım 5/4^^




Instagram'da yorumum mevcut, orada kaybolur ben bloga da ekleyeyim dedim. :) 
Başka yorumlarda görüşmek dileğiyle^^




Buralarda da varım^^



27 Kasım 2018 Salı

Fatih Harbiye//Peyami Safa Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Yığınla kitap yorumum birikti. Bundan bir ay önce okuduğum kitabın yorumu bile duruyor, gerisini siz düşünün. O yüzden çözüm olarak daha önce de bahsettiğim telefonda yazma işini şu an, şu dakika, sınavdan çıkmış kafede otururken gerçekleştiriyorum. :D
Fatih Harbiye kitabını geçen senelerde yayınlanan, aynı adı alan diziden hatırlıyorsunuzdur.(Diziler de olmasa ne yapacağız. :P) Kitabı alalı uzun zaman olmuştu ama okumak şimdiye kısmet oldu. Kısa, akıcı, anlamlı ve klasikler arasında büyük değer olan kitabı çok beğendim.


Darülelhan'ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud eğitimi alan Neriman, mensup olmakla iftihar ettiği Doğu kültürünü çok seven babası Faiz Bey'le on beş yaşından beri Fatih semtinde oturmaktadır. Yine bu semtte tanıştığı, babasına çok benzeyen ve Darülelhan'da kemençe eğitimi alan Şinasi ile yedi yıldır nişanlıdır. Bütün mahalle, tahammül sınırlarını zorlayan bu nişanlılık ilişkisinin evlilikle bitmesini beklemektedir. Ancak Neriman'ın Darülelhan'da tanıştığı Macit, onun içinde yer etmiş Batılı bir hayat yaşama isteğini uyandırır. Neriman, Beyoğlu'nda, Harbiye'de yaşanan ışıltılı hayat tarzına imrenerek yaşadığı muhitten, evlerinden, babasından, Şinasi'den ve hatta doğuyu temsil ettiğini düşündüğü kedisinden bile nefret etmeye başlar. Tramvay yoluyla birbirine bağlanan ama birbiriyle bağdaşması mümkün olmayan iki semt, Fatih ve Harbiye, aynı coğrafyada yaşanan bir kültür ve zihin geriliminin cepheleridir. Türk edebiyatının en üretken kalemi Peyami Safa, televizyon dizilerine de konu olan Fatih-Harbiye romanında toplumumuzun yaşadığı asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarına eşyalar, şahıslar, kurumlar ve mekânlar üzerinden ayna tutmaktadır.

Ana karakterden Neriman ve Şinasi'nin yaşadıkları psikolojik sorunları, daha doğrusu içsel kavgalarına şahit oluyoruz. Zaten Pefami Safa daha çok psikolojik ağırlıklı kitaplar yazıyormuş, bu da onlardan biri.  Konu yeterince açık. Neriman yaşadığı hayatı beğenmiyordur ve Harbiye'nin zengin kesiminden tanıdığı Macit'den sonra aklının daha çok karışmasına sebep olur. Bu sebeple aileler arası nişanları olan Şinasi ile arası açılacaktır. Bu satırdan sonra yorumu yaparken dizi ile kıyaslama yapacağım ki izleyenler olmuşsa nasıl bir kitapla karşılaşacaklarını bilsinler.

İlk olarak Neriman dizideki gibi sakin, anlayışlı değil. Kitapta çok asabi ve düşünceleri pekte takdir edeceğimiz tarzda değil. Hep bir küçük görme ile başlıyor anıları, düşünceleri.
Şinasi ise dizideki neyse o. Orada da olaylara dahil olsa da pek üstünden durmuyor, yani olay çıkartmıyor fazla. Psikolojik bir roman olduğu için içinden yaşıyor sadece. Tabii çevresine de bu etkileri gösteriyor ama her şey aklında bitiyor.
Macit ise bambaşka. Zaten kitapta çok az yerlerde geçiyor ve ismi de bir o kadar az geçiyor kitapta ama dizide resmen baş roldü. Hatta Macit'i dizi de çok sevdik. Kitapta da kötü değil, kendi zenginlik hayatında yaşayıp gidiyor, Neriman'ı yoldan çıkaran o olmuyor yani. 
Neriman'ın dizi de halası olan Gülter kitapta evin hizmetlisi. O zaman yardımcı tutmak olağan karşılandığı için dizi de hizmetli yerine Gülter hala olmuş. Fahriye ve Şinasi'nin kardeşi vardı ama az kesimlerde görebiliyoruz.



Karakter olarak böyle, kitap ve dizi arasında baya bir uçurum var. Zaten sonu kitap gibi bitmediğini de herkes görmüş oldu. Kitapta nasıl bitiyor tahmin edersiniz ama içsel çatışmalar, yaşanan olayları daha iyi anlamak için okumak lazım. Peyami Safa'nın kalemini ilk defa okudum ve çok sevdim. Biraz psikoloji romanlar yazsa da kitaplarını okumaya devam edeceğim. Kitap ağır deyip okuyamam diyenler içiniz ferah olsun, severek ve akıcı şekilde okuyacağınızın garantisini veriyorum. 


Klasiklerden okumaya daha fazla özen göstermeliyiz diye düşünüyorum. Öğretecekleri o kadar çok şey var ki, sürekli okuyun demiyorum ama bir kaç kitap arası okuyabilirsiniz, aynı benim gibi. :) O yüzden kısa, akıcı ve yeni başlayacağım diyenlere kesinlikle öneriyorum. 




Türk Klasiklerine puan vermiyorum bu arada, o yüzden hemen alıntılara geçelim. :)

Alıntılar^^


Belki de bu, gizli kararları belli etmesinden kokulan gözleri serbest bırakmak içindi; belki de bunun için başını başka tarafa çevirmişti ve bugünkü gibi korkarak uzaklaşmıştı.



*****


Izdırap verdiği intibah zamanlarında, kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan kendi içindeki adaletten ürkmeye başlar. 



*****


Ah efendim, dedi, bizi bizden daha iyi biliyorlar; Mesnevi'yi de, Rubaiyat'ı da, Gazali'yi de, Farabi'yi de bizden daha çok okuyorlar; bizi bizden daha çok takdir ediyorlar; bizim bizden daha büyük düşmanımız yoktur efendim, yoktur.







Böylece bir yorumu daha bitiriyorum. Geriye kaldı iki kitap yorumu ve yığınla dizi&film yorumları.
 O zaman başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^



Buralarda da varım^^



23 Nisan 2018 Pazartesi

Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç//Hüseyin Rahmi Gürpınar Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
Yine kitaplar ve yine yeni kitap yorumları. Bu sefer ki kitabım Gulyabani kitabının yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç kitabı. Adı da yazarın ismi kadar uzun ama çok tatlı bir ismi var. Türk Edebiyat eserlerinden sık sık okumaya çalıştığımı sürekli dile getiriyorum. Uzun zamandır okumadığımı fark edip My Twin'in okuyup tavsiye ettiği bu kitaba başladım. Kitap yazarın kalemini birebir yansıtıyor ve yine acayip eğlenceli. Yazarın cahil insanlardan ne alıp veremediği var acaba merak ediyorum. :D 




Halley kuyrukluyıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi hızla yayılmaya başladığında artık önüne geçilemeyecek olaylar zinciri de başlamış oldu. Dünya’ya çarpacak kuyrukluyıldızdan başka bir şey konuşulmaz olmuş, ortalıkta dolaşan felaket senaryoları yüzünden korku dolu bir bekleyiş başlamıştı.





Konudan da anlaşıldığı üzere uzun yıllardan sonra kuyruklu yıldız dünya yakınından geçecektir ve şimdi ki gibi telefonlar, bilgisayarlar olmadığı için ve insanlık birazcık bilgisiz olduğu için üretilen hurafelere herkes inanır. 1920 yılında gerçekleşen bu olayda kadınlara düşmanca bakan İrfan bey işi fırsata dönüştürür ve kadınları korkutur. Anlatılanlara göre Kuyruklu Yıldızın kuyruğu dünyaya değecek ve bütün dünya yok olacak. Tabii herkesi bir korku salar ve ne yapabiliriz diye düşünüp dururlar. İşte izdivaç mevzusu da bu olaylardan sonra başlar. İzdivaç olayına değinmeyeceğim, okuyup siz öğrenin diyorum. Çok sıra dışı bir izdivaç oluyor çünkü. :D

Yazarın Gulyabani kitabını gerçekten çok sevdim ama bu kitabı nedense elimde çok süründü. İlk diyaloglar fazlaydı ama çok komikti. sonradan İrfan karakterinin bilimsel açıklamalı anlatımları biraz sıktı beni. Bilim ve yıldız, gezegen severlerin ilgisini çekebilecek bir kitap, büyük ihtimalle böylesi bir olay yaşandı(Dünyanın yok olacağına inanılması), inanırım da. :D Yazar her ne kadar işi gırgıra vursa da bunun altında bir şey var diye düşünürüm ben. :D 

Sonunda yaşanan olaylara çok şaşırdım, birazda kafam karıştı, bir kez daha okuyup anlamaya çalışacağım. :D Kitap hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyorum, yukarıda da dediğim gibi okuyup öğrenin, eğlenin. ;) Yazarın diğer kitaplarını tabi ki de alacağım, mizacı gereği acayip güzel ve ilginç kitaplar yazdığı aşikar. 
Uzun lafın kısası bu tarz konuları seviyorsanız kesinlikle okuyun derim, tabii ki Gulyabani kitabını da. :) Yakın zamanda yeni bir kitabını daha alıp, okumak istiyorum. :)



Alıntılar^^


Bedriye Hanım:
"Adı da var. Dur bakayım ne idi?.. Şey, halamın yıldızı..."
Emeti Hanım:
"Ah çarçabuk kuyruklu ile hısım akraba oluverdiler... Onların halası ise iki gözüm benim de teyzem olsun. Bize dokunmasın..."



*****


Geçen gün Mebrure'yi işittin mi? Ah kuyruklu gelse de kuyruğunu okşasak demiyor muydu? Çatacak yıldızı Van kedisinden beter ettiler..."



*****


Her cinayet işleyen suçluyu cezalandırmak için gökten başına taş düşmesi gerekseydi, hiçbir memlekette cinayet mahkemeleri kurmaya lüzum kalmazdı.
(Syf.71)



*****


Dildeki saflık övgüye layık görülmez,....
(Syf.116)





Bir yorumda böylelikle biter. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^




 Buralarda da varım^^





1 Mart 2018 Perşembe

Sırça Köşk//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Arayı fazla açmadan Türk klasiklerden okumaya devam edeceğimi söylemiştim. Sadece Türk klasikleri değil, Dünya Klasiklerinden de okumaya çalışıyorum ama önceliğim Türk Klasikleri. Sırça Köşk'ü 2 ay öncesinden sipariş etmiştik, Yazarın Kürk Mantolu Madonna kitabını çok beğenmiştim, Sabahattin Ali koleksiyonu yapmaya bu sebeple başladım ama yavaş yavaş, yazarın dili biraz ağır olduğu için hepsini bir anda alıp bitirmek hem zor olur hem de ben istemiyorum. Bundan sonra yeğende olan Kuyucaklı Yusuf'u okumaya niyetim var ama ne zaman olur onu zaman gösterecek.

“Can Kurtaran” adlı öyküsünde yazar, kaderine boyun eğmiş bir kadının hikayesini anlatıyor.  

“Bir akşam üzeri Anadolu köylerinden birindeki küçücük bir kulübeden canhıraş çığlıklar yükselmektedir. Doğumunu bir türlü gerçekleştiremeyen Asiye, ikindiden beri deyim yerindeyse ölümden beter doğum sancıları çekmektedir. Köyün ebesi bir şey bulamamış, komşu köyün ebesini de çağırtmıştır. Asiye'nin kocası İbrahim ise, çaresizliğin verdiği ağır başlılıkla, evin kapısı önüne çökmüş, bir haber beklemektedir. Komşu köyün ebesi içeri girdiğinden belli ise kızın çığlıkları iyice artmıştır. Sonunda iki ebe birden dışarı çıkar ve İbrahim'e doğumu gerçekleştiremediklerini, kızı şehire götürmesi gerektiğini, yoksa bebeğin de anasının da öleceğini söylerler. İbrahim de çaresiz öküz arabasının arkasına attığı döşek ve yorganın üstüne gencecik karısını da koyar ve yollara düşer. Sabaha karşı hastaneye vardığında ise ümidi iyice kırılmıştır. Çünkü alanı olmadığı halde birçok ameliyat yaptığı için daha önceden şehirdeki özel muayenehanenin sahibi, Doktor Mutena Cankurtaran tarafından şikayet edildiğinden, ameliyat yapamayacağını söyler. Ne kadar yalvarıp yakarsa, oraya verecek parası olmadığını söylese de, doktoru ikna edemez. Bunun üzerine Asiye'yi aldığı gibi Mutena Cankurtaran'a götürür. Fakat bu doktor da çok para istemektedir. Doktorla bir kağıt imza atarak  Asiye'yi hemen ameliyata almalarını, öküzlerden birini satıp döneceğini söyler.


Kitabı ilk elime alığım zaman normal bir konudan başlayıp öyle devam edecek sanıyordum ama iyi bir araştırma yapmadığım için(Spoi yememek için) kitabın hikayelerden, öykülerden oluşturuğunu bir kaç bölüm sonra öğrendim. Konu olarak eklediğim alıntı ise kitabın Can Kurtaran hikayesinden bir anlatım. Hikayeler o zamanın yaşam şartlarını o kadar iyi anlaşmış ki Sabahattin Ali'yi neden sevmedikleri ortada. Adam o zamanın yaşam şartlarını, insanların nankör hallerini, fakirlerin neler çektiğini, zenginlerin ise nasıl yaşadığını bir bir yazmış. Sabahattin Ali düşünceleri nedeniyle ülkeden gönderilmiş ve araştırma sonucundan hüzünlü bir şekilde dünyaya veda etmiş. Bunları okuyunca çok üzüldüm, şimdi insanlar istedikleri kadar yazıp çiziyor ve bir şey olmuyor ama o zaman hemen sürgün etmeler, kötü muamele vs. Düşüncesi ne olursa olsun saygı bence. Tabii sınır aşılmadan. Bu Sabahattin Ali için değil, vatanını sevmeyen, düşman kesimler için!
Evet kitap böyle, her hikaye çok iyiydi, çok sevdim ben. Normalde hemen okurdum ama her hikaye farklı ve güzel olunca yavaş yavaş, sindire sindire okumayı tercih ettim. Sizinde öyle yapmanızı tavsiye ederim, öyle daha çok seveceksiniz bence. :)


Kitap hakkında daha fazla bir şey demeye gerek yok. Tavsiye edeceğim Sabahattin Ali kitaplarından. Kürk Mantolu Madonna'da bir o kadar iyiydi ama tercihim bu kitaptan yana. Yazarın devam kitaplarından hangisini daha çok severim zaman gösterecek ama bu şimdilik zirvede ve arada alıp tekrar okuyacağım kitaplar arasında. 
Uzun lafın kısası, okuyun okutun.
Son olarak kitabın ismini konu alan hikaye çok anlamlı, kitabın sonunda olması ise çok iyi olmuş. 



Alıntılar^^

Gözümde tüten ne şehirler, ne insanlar, ne de kırlar ve ormanlardı. Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gözyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.


*****


Ah, ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dümyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor.

Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!



*****


Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağıtılmış...






Başka yorumlarda görüşmek üzere.^^



 Buralarda da varım^^



30 Ocak 2018 Salı

Gulyabani//Hüseyin Rahmi Gürpınar Kitap Yorumu^^

Herkese Merhaba^^
Türk Klasiklerini daha çok okumaya dikkat edeceğimden bahsetmiştim. O yüzden yavaş, yavaş stok yapmaya başladık ve okumaya da devam ediyorum. Gulyabani kitabı da bu kategoriye giriyor. Aldığım zamandan beri çok merak etmiş, bir türlü okuyamamıştım. Ve sonunda okuyup çok sevdim. Yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar o zamanın fantastik yazarlarından. Şu zamanda yazılan fantastiklerle kıyaslamayın çünkü kitapta geçen doğa üstü varlıkları az çok biliyor ve bunları okuyup hem korkup hem çok gülüyorsunuz. :)

Toplumun peşin yargılardan, geleneksel düşünce kalıplarından ve akla aykırı her türlü hurafeden kurtulması gerektiğine inanan Gürpınar'ın toplum içerisinde din kisvesine bürünmüş batıl inanış ve hurafeleri yerdiği Gulyabani romanı aynı zamanda edebiyatımızın fantastik öğeler barındıran ilk korku romanıdır. Gulyabani'de Musine Hanım adında kimsesiz bir kadının hizmetkârlık yaptığı çiftlikte gerçekleşen doğaüstü olaylar ve sahtekârlıklar etrafında yaşadığı maceralar anlatılır.

Kitabı Süt kardeşler filmiyle bağdaştırabiliriz. Normalde böyle olması çünkü Süt kardeşler filmi bu kitaptan esinlenmiş. Ama şöyle ki Süt Kardeşlere bir kaç ekleme yapılmış. Yine de her ikisi de çok güzeldi.
Olaylar Munise hanım karakterinin etrafında gelişiyor ve o zamanın hurafe denilecek şeylerden etkilenen insanları anlatıyor. Musine uzak akrabası Ayşe hanım tarafından İstanbul'dan uzak bir konağa hizmetçi olarak işe götürülür. Munise anlatılanlardan ve şüpheli hal ve hareketlerden korksada akrabasına güvenip konağa gider ama gittiği zaman konakta tuhaf şeylerin olduğuna şahit olup gitmek ister lakin ne mümkün, artık o konağa ayak basmıştır ve gitmesi zordur.
Zorlu zamanlar ve geceler geçiren Munise karakterinin aklını kaybetmemesine şaşırdım. Yazar öyle bir anlatım sergiliyor ki bir an okuyucular korkuyor. :D Yaşanan olayları, Munise'nin cesaretli oluşunu, evin hanımı, yaşlı hizmetçilerin olaylara bakış açısını ve en önemlisi yaşanan trajikomik olayları okudukça gerçekten çok eğlendim. 


Klasik oluşundan çekinmenize gerek yok, evet biraz ağır ama yine de akıcı ve bir gününüzü alacak güzel klasiklerden. Kitaba başlangıç kısmı ve devamı çok güzeldi. İlk olarak okuyucu Hanımninelerden yazara yeni yazacak kitapları hakkında bilgi ve fikir vermesi ve yazarın bunu dikkate alıp böylesi bir kitap çıkarması gerçekten takdire şayan. Devamında olayları yaşayan kişiden, hikaye tarzında dinliyormuş gibi anlatılması eski yazarlarımızın ne kadar güzel yazdıklarını ortaya koyuyor. bunlara artı olarak okurken hem eğlenip hem de yaşananlardan dolayı dersler alıyoruz.

Sonu tahmin edilebilir değil, kafamda çok şey kurdum ama bir tanesi bile olmadı. :D Çok zekice yazılan, eğlenceli, kolay okunan klasiklerden olduğu için kesinlikle tavsiye ediyorum. Şu an My Twin yazarın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç kitabı okuyor ve bayılmış. Bununla beraber alışveriş listesine yazarın bir kaç kitabını daha ekledik. Kesinlikle okunulması gereken yazarlardan biri. :) Ve son olarak ekliyorum ki ne varsa klasiklerde var. Ben okudukça acayip mutlu oluyorum ve sizlere de tavsiye ederim. :)
Not: Kitap bir çok yayınevinden çıkmış, ben İnkılap Yayınevini tercih ediyorum. Bir kaç kitap istisna ama varsa eğer İnkılap'dan alın. Yine de sırf fikir olsun diye bir kaç yayınevinden alıp sadeleştirmeleri nasıl yapmışlar incelemeyi düşünüyorum. :)




Alıntılar^^

"Ben bunların ellerinden ölmezsem bile meraktan öleceğim. Bu kadar garipliğin içinden bir şey merak etmeksizin nasıl yaşanır? Merak etmemeye uğraşıyorum ama mümkün olmuyor."


*****

İnsanlardan kapalı olan bahtım perilerden açıldı. Hayırdır inşallah. Başıma neler gelecek? Hep birden beni neden beğenmişler? Hay beğenemez olaydılar!


*****


"İnsanların dişlerini ağzından söküp başka bir yerine yerleştirmek lazım gelse neresine koymalıdır?
"Gözlerine efendim."
"Neden?"
Çünkü bazı kötü niyetliler, soydaşlarını gözleriyle de yerler."




Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^




 Buralarda da varım^^





16 Aralık 2017 Cumartesi

İntibah//Namık Kemal Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Hız kesmeden yorumlara gelmeye devam ediyor. Bu yorumum ne zaman yayınlanır bilmem ama ben Kral Katili yorumundan hemen sonra, şu an yorumu yazmaya başladım.
Namık Kemal'i tanımayan kimse yoktur. Tanzimat Dönemi Edebiyatcılardan biridir. Daha çok şiir ve tiyatro yazıları kaleme alan Namık Kemal'ın sadece iki tane romanı vardır. Biri bu İntibah ve ikinci kitabı ise Cezmi'dir. Daha fazla bilgi için sizleri BU sayfaya yönlendiriyorum.
Kitabın ilk önsüzünü okuduğum zaman kitap böyle devam ederse zor bitiririm dedim ama tam konuya başladığım zaman o kadar akıcıydı ki hayret ettim. Bu tarz edebi kitapların ne kadar ağır olduğunu bilenler bilir. Bu kadar akıcı olmasını tabii ki de çeviriye bağlıyorum. 
Sevdiğim bir kitap oldu, verdiği mesaj, konu açısından herkesin okuyabileceği ve ders çıkarabileceği edebi klasikler arasında.

Gerçekçi bir dille yazılmış olan İntibah, aşırı korumacı bir aile tarafından yetiştirilen bir delikanlının yaşamın zorluklarıyla başa çıkamaması ve gerçek dünyaya uyum sağlayamamasını konu alır.
Roman akıcı bir anlatıma sahiptir. Yaşanan olaylar karşısında soğukkanlılığını koruyamayan, pek düşünmeden ani kararlar veren delikanlı, hem kendisinin hem de sevdiklerinin hayatını mahvedecektir. "Son pişmanlık fayda etmez" şeklinde özetlenebilecek olan olaylar dizisi, dönemin yaşam tarzı, alışkanlıkları ve artık günümüzde geçerliliği kalmamış sosyal düzen içerisinde anlatılır. Uyanış anlamına gelen İntibah, gerek yazıldığı dönemle, gerek dönemin edebiyat anlayışıyla ilgili fikirler vermesi bakımından önemlidir.

İntibah konuda da dediği gibi Ali Bey karakterinin yaşadıklarını ve bu konudan ne dersler ve ne pişmanlıklar çıkardığını konu alıyor. Yaşadıkları ve yaşattıkları gerçekten zor ve katlanılamayacak tarzdaydı. Okuduğunuz zaman klasik Yeşilçam filmleri diyebilirsiniz ama dikkat ederseniz ki bu kitap o filmlerden seneler önce yazılmış. Burada bir aydınlanmaya tanık olduktan sonra yoruma devam edebilirim. Karakterlerden ne kadarını tanıtayım, anlatayım bilemiyorum. Sadece sinir olup, sevdiklerimi yazsam yeter bence. Geri kalan karakter analizini kitabı okuyunca sizler yapabilirsiniz. 
Ali Beyi ve Mehpeyker'i sevmedim, konudan anlaşılıyor olabilir. Ama Ali Beyin annesi Fatma hanımı ve Dilaşub'u çok sevdim. Ali Beyin verdiği kararlar ve fevri hareketleri tam dayaklıktı ama zaten kitabın amacıda bu.

Kitabı gerçekten çok sevdim ama ilk ön sözde yaptığım hata nedeniyle biraz hayal kırıklığı yaşadım. Eğer İnkilap Yayıncıdan alınmış bir kitap ise ön sözü belli bir noktaya kadar okuyun, hatta o kısmı bırakın kitap bitince tekrar başa alır okursunuz. Bunu söylememdeki sebep ise ön sözde kitapta baştan sonuna kadar gerçekleşen olayları konu alan kısacık bir yazı var, boş bulunup okuyunca kitabın sonunu okumuş oldum. Kitabı etkiledi mi evet ama beni pek etkilemedi, ben zaten edebi yönüyle okumak istemiştim. Biraz bu yönde de sıkıntı var işte, evet günümüz Türkçesine çevrilmiş ama keşke daha eski kelimeler, sözlükler kullanılsaydı diyorum zaman geçtikçe. Bu tarz kitapları düz yazı olarak okumak biraz üzdü beni. Yukarıda sevdim dedim, doğru. Sıkmadan bitirdim kitabı ama kelime hazineme yeni kelimeler eklemek için biraz daha eski kelimeler kullanılsaydı süper olacaktı.  Belki yolum düşerse başka bir yayınevinin İntibah kitabına bakar, kıyaslama yaparım artık. Namık Kemal'in daha çok şiir ve tiyatro yazıları olduğunu bildiğimden roman tarzı kitabı olduğunu bilmiyordum, şimdi Cezmi kitabını da almayı düşünüyorum. Seri olarak bozulmasın diye yine İnkılap Yayınlarından.


Verdiği mesajlar ve sizi sıkmayan akıcı dili nedeniyle tavsiye edeceğim bir kitaptı. Diğer yayınların  çevirisini bilmediğim için bir şey diyemem ama bunu öneriyorum. Ben bunu da sevdin, sizde seversiniz bence. Ama şunu da baştan söyleyeyim Tanzimat dönemi olsa da fazla ebedi metinler beklemeyin.(Yukarıda da dediğim gibi.) :)




Alıntılar^^


İnsanoğlu tabiatın elinde ne garip bir oyuncaktır.


*****


İnsanoğlu, her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, fakat yine de her adımda mezara biraz daha yaklaşır.


*****


Seni sevdim! sözünü ağzından işittiğim zaman sevincimden nasıl çıldırmadığıma hala hayret ediyorum.

Alıntıya not: Tabii bu başka dilde yazıldığı için bu kadar sade gelebilir ama çok anlamlı.


*****

Bir annenin evladına kırgınlığı en çok sürse ıslak tülbent kuruyuncaya kadar sürer.





Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yazılarda görüşmek dileğiyle, sevgiyle kalın.^^



 Buralarda da varım^^




9 Ekim 2017 Pazartesi

Kürk Mantolu Madonna//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Uzun zamandır kitaplıkta kalan, okumak için sürekli ertelediğim Kürk Mantolu Modanna'yı sonunda okudum. Bu kadar ertelememin sebebi ise dilinin ağır olup sıkılırım diye korkmamdı. Ama korktuğum başıma gelmedi, içinde barındırdığı naif aşkı çok sevdim. Bundan sonrada sık sık Türk Edebiyatı Klasiklerinden okuyacağım. Okumadığımdan değil ama sık olmadığı için üzülüyorum. 

Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin  Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu tablodaki yüzün sahibiyle karşılaşacaktır. 

Kitabı ilk okuduğum zaman bu konudan haberim yoktu. Başlarda bahsedilen karakterin yaşadığı bir aşkı okuyacağım sanıyordum ama kitap ilerledikçe, Raif Efendi karakterini anlatınca acaba yazar neden böyle bir ekleme yapmış diye düşündüm, tabii sonradan olaylar ortaya çıktı. Raif Efendi önemli bir şirkette Almaca çevirisi yapan biri. Yanına verilen oda arkadaşı (ki ilk bölümleri o anlattı, ismini de pek dikkat etmedim, zaten yazmıyor diye anımsıyorum ve kitaba alışma sürecinde olduğum için dikkat edemedim.) Raif Efendiyi kendi başında, ailesine düşkün, işini kendi halinde yapıp kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bir karakter olarak anlatıyor. Zatende öyle. Zaman sonra Raif Efendi'ye alışan ve onun neden her şeyi sineye çekip, sus pus oturduğunu merak eder. İlerleyen günlerde Raif Efendinin sık sık hastalıklar geçirdiğini öğrenen isimsiz kahramanımız ziyarete gider buradan sonra yakınlaşma başlarlar. 
Asıl konuya geçme yerini atlamak istiyorum. Bu kısmı kitaptan okuyup öyle öğrenin derim ama Raif Efendi karakterinin yaşadıklarına çok üzüldüm. Gerek geçmişte gerek şimdi ki zamanda.


Ve olaylar başlar. Raif Efendi genç yaşta zengin babası tarafından iş öğrenmesi için Almanya'ya gönderilir. Sessiz ve sakin biri olan Raif işten çok Almanya'nın sanatına, müziğine ve hayatına kapılıp günlerini öyle geçirir. Bir gün açılan yeni bir sergide gezinirken kapıldığı bir tablo hayatını değiştirir. Kürt Mantolu Madonna
Not: Bilmeyenlere gelsin! 'Madonna ismi, Orta-Çağ İtalyancasında “ma donna” öbeğinden gelmektedir. “Ma donna”, kısaca “leydim” anlamına gelir ve Hz. Meryem’in sıfatlarından biridir.)'
diye isim verdikleri bu tabloyu günlerce ziyaret eder ve sabahtan akşama kadar karşısından ayrılmaz. O sırada yanına gelip bir kaç soru soran kişiden çekinen ve işi abarttığını düşünen Raif daha da adımını atmaz sergiye. Günler birbirini kovalarken hiç ummadığı bir anda tabloda yer alan Kürk Mantolu Madonna'yı görür. Onun için imkansız olsa da onunla tanışır ve hayatı bu sefer, gerçekten değişir.

Benim açımdan da konu böyleydi. Raif Efendi karakterini sevdim ama sevmediğim yerlerde oldu. Sabahattin Ali'nin böyle bir karakter yazması ilginç. Ama bunun da bir sebebi var ki eğer daha güçlü bir karakter yazsaydı ona göre olaylar gelişirdi ve değişirdi. Kısacası kendim sorup, kendim cevabını veriyorum. Okuduğum aşk hikayesi çok naif bir hikayeydi. İnsanlar birbirlerini kanlı, canlı görüp aşık olurlar ama Raif tabloyu görüp onun zarafetine, bakışına aşık oluyor ve birden gerçeği karşısına çıkıyor. Sonradan yaşananlar ise cidden üzücü. Raif Efendinin hayata küsmesi, çevresindeki insanlara önem vermemesi hayatını zindana çevirmiş. Hikayenin devamından neler oluyor okuyup öğrenin derim ki ben tahmin etmiştim. Başta acaba dedim ama okudukça, olaylar geliştikçe ve gerçekler ortaya çıktıkça kitabı daha bir heyecanla okudum.



Kitabımız 160 sayfalık kısacık ama dolu, özenilesi bir aşkla uzun bir kitap olmuş. Benim ilk Sabahattin Ali kitabım ve yazarın kalemiyle ilk kez tanıştığım için alışma süresi vs. derken bitirmem biraz zaman aldı. Bir günlük kitap, işlerim ve benim ilk okumam sebebiyle elimde kaldı. Yine de sevdiğim ve tavsiye edeceğim bir kitap. Kitaba puan vermeyi düşünmüyorum. Böyle eserlere kendimce puan vermek tarzım değil. :) Son olarak kitabın güzel ve okunulası olduğunu alıntılardan da anlayabilirsiniz.^^ Bunu da demeden geçemeyeceğim. Kitap film olma yolunda ama halen daha kendisinden haber yok. Yakın zamanda gelişmeler göstermesi dileğiyle.^^



Alıntılar^^


Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.


*****

Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.


*****

Kürk Mantolu Madonna'yı bu halde görmektense, onun tarafından aptal, acemi yerine konmayı tercih ederdim


*****


Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini  düşünür ve yeis içinden kalırdım.


*****

Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak...



Bir kitap yorumunun daha sonuna geldik, başka yorumlarda görüşmek dileğiyle.^^
Sevgiyle, aşkla kalın.^^




 Buralarda da varım^^